Bir akşam üstüydü. Sen geldiğinde ben mutfakta arkadaşlarımla yemek yiyordum. Ev arkadaşım hayretle ismini söylediğinde ne yapacağımı şaşırmıştım. İçimden "Tanrım bana yardım et" dedim.
Sen ve bir başka dostumuz mutfağa girdiniz. Hiç bir şey olmamış gibi yüzüme baktın. Ayrılığımızın üstünden üç ay geçmişti. Ben yemek yemeye çalışırken sen beni seyrediyordun. Birisi sana "yemek yer misin?" diye sordu. Sen ise "en iyi arkadaşım davet etmiyor o yüzden istemem" dedin. Sana ne söylerlerse, gözlerinle beni göstererek "en iyi arkadaşım isterse yaparım" diyordun.
İçimden sana küfrediyordum. Nasıl yalancıydın. En iyi arkadaşın olmadığımı biliyordum. Neden aramızdaki tüm bağları kopardığımı düşündüm bir an. Sen beni yargılamış, cevap veremeyeceğimi bildiğin halde beni konuşmuştun. Ve ben bunu duyduğumda seni terk etmiştim.
Aramızdaki şeyleri benim bir kaç dostum dışında kimse bilmiyordu. Yalnız olduğumuz gecelerde beni sevdiğini sanmıştım. Seviyordun ama bunu kabul edemezdin. İnsanlara ne söyleyebilirdin ki, hiçbir zaman birlikte olmayı düşünmediğin benimle birlikte olduğunu mu? Hakkımızda konuşulmasını istemezdin. Zaten bende bunu istemezdim. Seni zor durumda bırakmak en son istediğim şeydi. Tek bir şeye ihtiyacım vardı. Ellerimi tutup "seni seviyorum" demen. Ama sen bunu da yapamazdın çünkü, sen bir kıza seni seviyorum diyemezdin, kız bunu kendi anlamalıydı. Bunu da bana sen söylemiştin. Bende sana inanmış ve kendimi özgür bırakmıştım. Oysa iki gün sonra beni insanlarla tartıştığında sevmediğini anladım ve seni bir mektupla terk ettim. Çünkü ben senin hiçbirşeyindim.
Kafamda bu düşünceler dolaşırken, sen hala bana laf sokuyordun. Aslında seni hiç dinlemiyordum sonra bir an, kafamı makarna tabağından kaldırıp sana baktım. Sevdiğim, taptığım adam karşımda insanlarla şakalaşıyordu. Bir an göz göze geldik. O an sen yüzündeki sahte gülümsemeyi kaybettin bense seni sanki sisler ardından seyrediyordum.
Aklıma annenin hasta olduğunu duyduğum geldi. "annen nasıl oldu?" diye sordum. Bir an şaşırdın. Arkana dönüp baktın, ellerinle kendini gösterip gülümsedin. Gözlerinin içi ışıldadı yine. "benim mi?" diye sordun. Bu soruyu iki kere tekrarladın. İçimden haline gülmek geldi yine de ciddiyetimi bozmadım.
"Evet kalp krizi geçirdiğini duydum" gerçekten anneni merak ediyordum. Onu tanımasamda çok seviyordum. Hep benim ona benzediğimi söylerdin. Bu beni öyle çok mutlu ederdi ki. Seni dünyaya getiren kadına benzemek çok gurur verici olmalıydı. Ve ben bazen yanılıp ona annem derdim.
Duyduğum şeyin doğru olmadığını, sadece tansiyonunun yükseldiğini söyledin. Sevindim... onu erken kaybetmemeliydik, gelecekte o benim en güvenilir yol göstericim olacaktı. Hayal bu ya....
Sonra, bunu merak ettiğime sevindiğini söyledin ama kızıyordun da
"Olaya bak benimle yalnız annemi merak ettiği için konuşuyor" dedin arkadaşlarımıza. Yavaş yavaş herkes mutfaktan uzaklaşmaya başlamıştı. Ben hala tabaktaki makarnalarla oynuyordum. Sen hala herkese laf yetiştiriyordun. Mutfakta ikimiz kaldığında olduğun yerden kalkıp masada karşıma oturdun. Gözlerimin içine bakıp "sakın bir daha bana mektup yazma" dedin. Mektup yazmama mı yoksa seni terk ettiğime mi kızdığını anlayamadım. İçindeki her şeyi dökmeye başladın. Anlaşılan kendimi senin stepnen olarak görmem gücüne gitmişti. Bana çok değer verdiğini söylüyordun. Sana inanmak istiyordum ama yapamıyordum. Öyleyse neden başkalarıyla beni konuşmuştun. Bunu bana nasıl yapmıştın.? Bu dünyada herkesten çok sevdiğim adam bana bunu yapamazdı yapmamalıydı.....
Bana sormanı beklediğim tek şey vardı. "neden beni terk ettin?" ama sormadın. Eğer sorsaydın "beni sevdiğine inanıyordum ama o olayla sevmediğini düşündüm" diyecektim. Belki de bu cevap karşısında bana sevdiğini söylerdin. Hayal bu ya....
Sen konuştun ben seni dinledim. Arada bir ev arkadaşım mutfağa geldi. Sonradan söylediğine göre hep sen konuşup ta benim sesim duyulmayınca beni öldürmüş olabileceğinden korkmuş.
Böylece belki de bir saat geçti. Konuşmanın sonuna doğru "herkes kelimesi (z) ile yazılmaz yanlış yazmışsın" dedin. Yıllardır yanlış olduğunu bildiğim halde öyle yazıyordum ama o günden beri doğru yazıyorum. İki sayfalık bir mektupta yalnız o kelimeyi fark etmen beni üzdü. Oysa ben belki birşeyler anlarsın diye düşünmüştüm. Bu cümleden sonra hala yemeye çalıştığım makarna tabağını önümden ittim. Bir sigara yakıp arkama yaslandım. Seni anlamaya çalışıyordum. Bir bilsen bu o kadar zordu ki.
İkimizde sustuk. Birbirimize birer yabancı gibiydik. Hala beni yaralamak istiyordun. Benden neden nefret ettiğini hiç bilemedim. Zannedersem sende bilmiyordun.
Ve yine konuştun. Öyle ağır geldi ki söylediğin şey doğru olduğunu düşündüm bir an. "Ben senin derdini anlıyorum. Sana benimle sevişmiş olmak koyuyor."
İçim korkunç acıdı. Yüreğim paramparça olmuştu. Makarna tabağını kafana geçirmek istedim ama sonra seni yitirmekten korktum. Bu duyguyu bilemezsin. "Hiç sahip olmadığın bir şeyi yitirmekten korkmak" Yerimden yavaşça kalktım. Makarnaları çöpe döktüm. Gözlerine bakmadan "Yanılıyorsun bunu sen istediğin için değil kendi isteğim olduğu için yapıyordum" dedim. Sonra alçak sesle konuştum. "Sen beni hiç anlamıyorsun!" Duydun mu bilmiyorum. Tek kelime bile etmedin.
Masanın üstünü silip "içeri gidiyorum geliyor musun?" diye sordum , sana hiç bakmadan "yanlış anlamasınlar" diyip kapıya yöneldim. Ardımdan sende kalktın. O bir saat boyunca beni yalnızca tabaktaki makarnalar anlamıştı....
İkimizde ayrı köşelere oturduğumuzda herkes bize bakıyordu. Mutluluk maskelerimden birini takıp gülümsedim onlara. Sende gülümsüyordun. Birisi "sorununuzu hallettiniz mi?" diye sordu. Hangimiz cevap verdik hatırlamıyorum.
Biraz daha oturup çay içtikten sonra birisi dışarı çıkmamızı teklif etti. Ben dışarı çıkmak falan istemiyordum. Senin bir an önce evden gitmeni istiyordum. Çünkü acı çekiyordum. "Siz gidin benim evde yapmam gereken şeyler var" dediğimde ilk sen tepki verdin. Önce her zaman söylediğin gibi "saçmalama" sesin. Bir kaç dakika geçtikten sonra yanıma oturup "ortamı bozma yine. Hep beraber gidip birşeyler yapacağız" dediğinde yine kendimi suçlu hissettim. Kalkıp odama gittim ve giyindim. Bir ara yanıma geldin, ne yaptığımı sordun. Giyinecek birşeyler aradığımı söylediğimde "hadi biraz acele et, siz kızlar hep böylesiniz" dedin. Ben diğer kızlardan değildim, özeldim. En azından senin için öyle olmalıydım.
Dışarı çıktığımızda ayrı ayrı yürüdük. Bir yere gidip oturdum. Yine karşı karşıyaydık. Yine seni seviyordum. Bir ara laf, diğer insanların ilişkilere olan etkilerine geldi. En çok bizim ilişkimiz hakkında konuşulduğunu söylüyordun. Bir ilişkimiz olduğunu kabul etmen öyle hoşuma gitmişti ki. Dostlarımızdan biri sonunda dayanamayıp patladı. "sizin derdiniz ne biliyor musunuz hep birbirinize üstün çıkmaya çalışıyorsunuz." Birbirimize baktık. Ben doğru olduğunu gözlerimle kabul ediyordum. Sen ise gözlerini kaçırdın. Bir süre sonra kalktık. Yolda daha önceden çıktığın bir kızı gösterdin. Onda bulup ta bende bulamadığın şeyin ne olduğunu merak ettim.
Yine ayrı ayrı yürüyerek eve geldik. Sen evine döndün ben kendi daireme çıktım. Salonda oturmaya başladım. Yanımda duran saksıdaki çiçeğin yapraklarına dokunurken bizi düşündüm. Ve sonra sana bir kere bile, bu yapraklara dokunduğum kadar gerçek dokunamadığımı anladım.
Ve en sonunda yapraklar sen oldun ve ben ağladım.......